Bağımlılığın Dili

Bağımlılığın Dili

Bağımlılığın Dili

Çoğumuz birşeylere bağımlıyız bu hayatta. Ya duygularımıza, ya düşüncelerimize, ya bir insana, ya bir eve, ya bir işe …. Daha çok uzar bu liste. Siz hangisine bağımlısınız, hiç gözlemlediniz mi kendinizi? Dürüst olun, mutlaka birşeyler çıkacaktır.

Bağlılık değil tabi, o bağımlılıktan çok farklı, karıştırmamak lazım. Bağlılık esir almaz insanı, kendinizden vazgeçmezsiniz, birine ya da birşeylere bağlılık hissediyorsanız. Oysa bağımlı olunca, ne duygularınızı ne de düşüncelerinizi kontrol edemezsiniz artık. Orası başka bir cumhuriyettir, o herneyse, aklınıza düşünce ya etrafında döner durursunuz ya içine saplanır kalırsınız, genellikle de gölge yanlarınız ya da acı-bedeniniz faaliyettedir o sırada.

Farzedin ki yaşadığımız çok güzel bir şey çok iyi hissettirdi, bulutlara çıkardı, artık hep onu istemeye başlamaz mıyız; ya da tam tersi kötü veya yanlış birşeyler yaşadınız ve artık ondan kaçmak, kaçınmak için herşeyi yapmaz mısınız? Aslında iki davranış biçimi de yavaş yavaş bir bağımlılık halini almaya başlamıştır bile. Öte yandan yaşadıklarınızla ilgili duyguları hele de olumsuz duyguları, mesela üzüntüyü, kaç gün taşıyorsunuz üzerinizde, bu kadar taşımak da bağımlılığın, o duyguya, o acıya bağımlılığın başka bir görüntüsü değil mi aslında?

Peki gerçek ne? Herhangi birşeyin bağımlılık halini aldığını nasıl anlarsınız ve anladığınızda neler yapabilirsiniz? Anlamak için gözlemlemek gerekir, kendinizi gözlemlemek, hem de adamakıllı, mümkünse bedeninizin dışına çıkarak seyretmek. Ne yapıyorsunuz, o davranış, o düşünce ya da o duygu neye benziyor, ya da bunlar sizi nasıl bir insan yapıyor ve ne kadar kalıyorlar sizinle birlikte? Sizin kafanızdan da çıksa o düşünce, ya da sizin içinizden de çıksa o duygu, ne kadar sürüyor, ne kadar sürmesini istersiniz? Onların sizden başka birşey olduğunu, sizin dışınızda birşeyler olduğunu anlasanız ne yaparsınız, nasıl davranırsınız, neyi değiştirirsiniz?

En önemlisi de bağımlılıklarınızın dilinden anlasaydınız, bu durum bağımlılıklarınızdan kaynaklanan iç ve dış çatışmalarınızı nasıl etkilerdi? Evet zor gibi geliyor cevaplamak, konsantre olmak, üzerinde düşünmek herşeyden önce de iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Kendinizi gözleyeceksiniz, başka kimseyi değil, çünkü anahtar sizde. Çünkü o dili çözdüğü zaman, onu yönetmeyi de öğreniyor insan. Yani üzerinde çalışmaya değer diyorum, zamanında ve doğru gözlemlere dayanan, yargısız tesbitler ve farkındalıklar sizi doğru adımlar atmaya da götürecektir.

İçimdeki Kaynak

“Sadece bebekken bu kadar özgürdüm herhalde. Sonra büyüdüm, büyütüldüm, büyümeye çalıştım. Bu sırada biraz yaralandım, biraz kirlendim. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek, bazen farkında olarak, bazen farkına varmadan. Sonra sorgulamaya başladım, bir yola...

Vizyonun Neyse O’sun!..

Hayatımızdaki kararları verirken ya da ileri doğru attığımız adımları tasarlarken bize yön veren o en yüksek ve en derin motivasyon kaynağımıza bakalım. Elbette “vizyon”dan bahsediyoruz. Vizyonun ne olduğunu tarif etmeye çalışalım. Vizyon en genel...

Gizli Efendiniz: Değerleriniz

Son zamanlarda hem toplum olarak hem bireysel olarak öyle günlerden geçiyoruz ki bize neler oluyor, bu toplumda ne değişti, neden yaşıyoruz bunları diye sormadığımız gün olmuyor neredeyse. Onun için biraz “değerler”den bahsetmek geldi içimden bugün....

Çatışmanın Ruhu

Çatışmanın Ruhu

Çatışmanın Ruhu

Susmanın Bedeli ve Bağımlılığın Dili konusunda düşünmeye başladıysanız şimdi de çatışmalara nasıl düşüyorsunuz bunu anlamaya çalışalım. Bir gün birden bire kendinizi bir çatışma içinde bulabilirsiniz, belki süregelen bir çatışma vardır da belli bir eşiği atladıktan sonra sizin için çatışma boyutuna gelmiştir; belki de daha öncesinde hiç birşey yokken bir anda sigortalar atar ve içerdeki herkes karanlıkta kalır.

Çatışmadan söz edebilmek için doğal olarak iki taraf olması gerektiğini düşünüyoruz ilk başta. Oysa geçmişi olan, süregelen çatışmalar ilk başta tek taraflı başlıyor, bu şu demek, birisinin bir davranışına, bir sözüne ya da eylemsizliğine, kayıtsızlığına “alınıyorsunuz”, “üzülüyorsunuz” ve “kızıyorsunuz”, ve karşınızdaki bunun farkında bile olmadığı halde kendi içinizde çatışma başlamış oluyor genellikle. Kendi sorgulamalarınız, kendi değerlendirmeleriniz, kendi iç sesiniz hepsi çarpışıyor içeride bir yerde, çünkü karşınızdakinin yaptıkları, sözyledikleri ya da yapmadıkları, sizin bu hayattaki değerlerinizle, hedeflerinizle, beklentilerinizle uyuşmuyor. Bir gün içinizde tırmanan bu duygular ve düşüncelerle, süregelen bir ilişki de varsa, karşınızdakinin tek bir davranışıyla içinizdeki eşik aşma noktasına geliyor ve sizin ve/veya karşınızdakinin verdiği tepkilerle içerdeki çatışma artık tamamen dış dünyadan görülebilir şekilde yaşanmaya başlıyor. Örneğin, konuşmaya başlıyorsunuz, belki biraz da ses yükselterek, ya da küsüyorsunuz veya içinize kapanıyorsunuz yani uzaklaşıyorsunuz, artık bu aşamada tüm yaşadıklarınız sizin için ve diğer kişi için sonuçlar doğurmaya başlıyor.

Hemen sonrasında çatışmanın ruhundan kaynaklanan korkular, ümitsizlikler ve huzursuzluklar başlıyor. Bir düşünün lütfen, siz bir çatışmaya düşmekle ilgili veya çatışmayı yaşarken nelerden korkuyorsunuz? Hangi duygular yönetiyor sizi? Hayatınızın kontrolü o sırada kimin elinde, eğer “kendi” elinizde olsa nasıl çözümlemek istersiniz çatışmalarınızı?

Bu soruların cevabı ve çatışmalarınızın içinde bile huzur bulmak yüksek farkındalık gerektiriyor. Bunun ötesinde, yaşadığınız çatışmaların hayatınızın kalitesini bozmaması için de bilinçli bir şekilde çift taraflı bakış açısı geliştirmeyi gerektiriyor. Başlangıç noktanız ne olmalı peki? Varlığınız neyi niyet ediyor bu hayatta, nereye odaklanmak istiyorsunuz? Tıpkı, bağımlılıklarımızın dilini çözmek gibi bu sorular da üzerinde çalışmayı gerektiriyor. Tepkisiz kalmak değil, doğru zamanda, gerekli ve doğru tepkiyi vermek gerekiyor. Bu da derin bir anlama ve bakış açısı değişikliği ve her zaman olduğu gibi farkındalık gerektiriyor. Çünkü ancak farkındalıkla çözdüğünüzde bir şeyleri, keşkeler, pişmanlıklar ve bölünmeler yaşamadan huzurla ilerleyebilirsiniz bu hayatta.

Öyleyse bunu nasıl yaparsınız? Elbette bu konuda koçluk alarak ve üzerinde düşünmediğiniz şekilde düşünmeye başlayarak, yeni bir persfektiften bakmaya başlayarak. İster özel hayatınızda ister iş hayatınızda bir lider olarak taraf olduğunuz çatışmalar sizin katkınızla çözümlendiğinde nasıl hissedersiniz? Çatışmalarınızın içinden bile huzur bularak çıkmak nasıl olur. Bu soruların cevabını merak ediyorsanız, adres ve yol belli diyorum. Çatışma Yönetiminde Koçluk

İçimdeki Kaynak

“Sadece bebekken bu kadar özgürdüm herhalde. Sonra büyüdüm, büyütüldüm, büyümeye çalıştım. Bu sırada biraz yaralandım, biraz kirlendim. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek, bazen farkında olarak, bazen farkına varmadan. Sonra sorgulamaya başladım, bir yola...

Vizyonun Neyse O’sun!..

Hayatımızdaki kararları verirken ya da ileri doğru attığımız adımları tasarlarken bize yön veren o en yüksek ve en derin motivasyon kaynağımıza bakalım. Elbette “vizyon”dan bahsediyoruz. Vizyonun ne olduğunu tarif etmeye çalışalım. Vizyon en genel...

Gizli Efendiniz: Değerleriniz

Son zamanlarda hem toplum olarak hem bireysel olarak öyle günlerden geçiyoruz ki bize neler oluyor, bu toplumda ne değişti, neden yaşıyoruz bunları diye sormadığımız gün olmuyor neredeyse. Onun için biraz “değerler”den bahsetmek geldi içimden bugün....

Susmanın Bedeli

Susmanın Bedeli

Susmanın Bedeli

Biz Türkler atasözlerimizi çok severiz. Gerçekten çok kıymetli atasözlerimiz vardır. Konumuzla ilgili olarak ilk aklıma gelen: “Söz gümüş ise sukut altındır”. Benim neslim genellikle bu tür sözlerin tesiriyle büyümüştür. Ben de bundan fazlasıyla nasibimi almışımdır. Dolayısıyla, gerçekten düşündüklerimi ya da hissettiklerimi bir kalemde söylemek yerine hep bir ölçme, biçme, tartma ihtiyacı içinde hareket ettim. Hatta, karşımdakini kırmamak adına bir de bolca susmak, çok gerekmedikçe fazla konuşmamak, yani kısacası yutmak ve içine hapsetmek asli davranış biçimim olmuştu. Tabi ki sabırla ilgili veciz sözlerin de etkisinden bahsetmeden geçmek olmaz. “Sabret, gün olur devran döner”, “sabrın sonu selamet”vs. tanıdık geldi mi size de?

Bir taraftan da kavgayı, gürültüyü sevmeyen yapısı varsa insanın, huzuru korumak, çatışmayı engellemek adına yapılacak en iyi şey sessiz kalmaktır. Benim gibi biraz da empati yapmayı seven, her konuya karşı taraf adına da kendiliğinden açıklamalar getiren, sorunlarınızı ortaya koymayı zayıflık olarak görmek ve sorunları saklamayı, başkalarının kusurlarını dile getirmemeyi meziyet olarak görmek üzere büyümüşseniz vah halinize. Korumaya çalıştığınız huzur sahte bir huzur ve kaçmaya çalıştığınız çatışma gölgeniz gibi sizi takip eden bir hal alır.

Şimdi düşünelim bakalım; “susarsam kimse incinmez, ve hatta suskunluğum ne kadar manidar ve elbette anlaşılıyordur”, “herşeye olumlu tarafından bakarsam ne güzel olur, aslında büyütülecek bir sorun da yok”gibi düşünceler ne kadar sağlıklı acaba? İşin gerçeği şu ki, kendi kurduğumuz bu düşünce tuzaklarına düşerek kendi özümüzden uzaklaşmanın ve içinde boğulacağımız sorunları yaratmanın en kolay yolu bu şekilde sürekli olarak çatışmayı ertelemek veya çatışmaktan kaçınmaktır. Oysa başlangıçta çok iyi niyetliyizdir ve bir yetişkin gibi davrandığımızı ve çocukluk etmediğimizi düşünürüz, gerçekler bizi yiyip bitirirken susuyor olmayı bir meziyet gibi görecek kadar büyük bir psikolojik oyunun içine girmişizdir.

O zaman nasıl bu oyundan çıkarsınız? Nasıl kendi gerçeğinizi doğru bir şekilde, geri tepmeden söylemeye ve yaşamaya başlarsınız? Bir tek cevabı var bunun: erken farkederek ve erken harekete geçerek. Tabi ki böyle durumlarda genellikle tek başına değilsinizdir, bir de diğer taraf vardır ve onun da sizinle aynı bilinçte olup, farkındalıkla harekete geçmeyi kabullenmesi gereklidir. Yoksa oyun devam eder, ta ki artık oyuna devam etmek istemezsiniz ve iplerin kopması içinizdeki sesi susturmanın tek çaresi haline gelir. Bunun bedelini de gizli çatışmanın iki tarafı birlikte öder. Çünkü, evren dengeyi sever…

Gerçekte ise iç ses susmaz aslında, bu defa da başka şeyler konuşmaya başlar. Farketmediğiniz ya da farkettiğiniz halde sustuğunuz, harekete geçmediğiniz, kararlı davranmadığınız her konu bir gün döner dolaşır size öğretmesi gereken dersi öğretir.

Bundan sonraki iki yazımda bu konuda biraz daha derinleşeceğiz ve peki ne olursa, daha farklı olur? sorusuyla ilgili seçeneklere bakacağız; önce“bağımlılığın dili” ve sonra da “çatışmanın ruhu” diyerek.

İçimdeki Kaynak

“Sadece bebekken bu kadar özgürdüm herhalde. Sonra büyüdüm, büyütüldüm, büyümeye çalıştım. Bu sırada biraz yaralandım, biraz kirlendim. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek, bazen farkında olarak, bazen farkına varmadan. Sonra sorgulamaya başladım, bir yola...

Vizyonun Neyse O’sun!..

Hayatımızdaki kararları verirken ya da ileri doğru attığımız adımları tasarlarken bize yön veren o en yüksek ve en derin motivasyon kaynağımıza bakalım. Elbette “vizyon”dan bahsediyoruz. Vizyonun ne olduğunu tarif etmeye çalışalım. Vizyon en genel...

Gizli Efendiniz: Değerleriniz

Son zamanlarda hem toplum olarak hem bireysel olarak öyle günlerden geçiyoruz ki bize neler oluyor, bu toplumda ne değişti, neden yaşıyoruz bunları diye sormadığımız gün olmuyor neredeyse. Onun için biraz “değerler”den bahsetmek geldi içimden bugün....

Küçük Adımlar mı Büyük Adımlar mı?

Küçük Adımlar mı Büyük Adımlar mı?

Küçük Adımlar mı Büyük Adımlar mı?

Siz hangisini tercih ediyorsunuz? Ya da gercekten ne farkediyor? Bir hedefiniz varsa ona ulasmak icin kaç adım atmanız gerektiği ya da büyük adımlarla mı küçük adımlarla mı gideceginizin ne önemi var, ne dersiniz?

Bu hayatta hepimizin şu veya bu, bir odak noktası var; kimimiz başarmaya, kimimiz kazanmaya, kimimiz iyi ilişkiler kurmaya veya benzer baska niyetlere odaklanmayı seçiyoruz. Peki bu niyetlerinize, hayatınızın büyük amacına nasıl yürüdüğünüzü de farkediyor musunuz.

Aslında sorunun icinde baska bir soru ya da cevap mı var sanki.

Yürüyor musunuz gercekten? Yönümüz her neresiyse oraya doğru “yürümek” veya “adım atmak” asıl önemli olan. Yani durmamak, takılıp kalmamak, vazgecmemek. Ya da belli bir aksiyonu almaktan vazgecmeyi secseniz bile, sizi hedefinize götürecek diğer yolu bulup oradan yürümeye devam etmek. Ne kadar sert düşerseniz düşün, canınız ne kadar acırsa acısın hiçbirsey düştüğünüz, takıldığınız yerde kalmaktan daha cok canınızı acıtamaz ve engelleyemez sizi. Bir düşünün kendinizi böyle bir durumda bulduğunuzda, harekete gecmeniz icin ne gerekiyor?

Mesela farklı bir seyler düşünmek olabilir mi ya da kendi icinizdeki hareketi engelleyen faktörleri bulup ortadan kaldırmak veya kendinize dogru soruları sormak mi.

Bunlari düşünmek ve kendinizi ateşlemek icin gerekli çabayı harcadığınızda bunun hayatınıza neler katacağını görmenin heyecanını da unutmamak lazım. Öyleyse ister ayağa kalkın ve yürümeye devam edin, isterseniz yürüdüğünüz yolda daha sağlam, daha emin adımlarla yürüyün, ama en önemlisinin tökezlediginizde yeniden kalkmak, ya da yürünen yol işe yaramadığında yolu değistirip ilerlemeye devam etmek olduğunu bilin. Düşmekten ya da yol değistirmekten hic korkmayın, neden biliyor musunuz, öyle bir kere düşmekle veya bir kere yol değistirmekle cok da fazla ilerleme kaydedemiyor insan hayatta. Ne kadar deneme o kadar ilerleme, o kadar bağışıklık ve esneklik kazanma ve bir o kadar iç gülümseme:)

İçimdeki Kaynak

“Sadece bebekken bu kadar özgürdüm herhalde. Sonra büyüdüm, büyütüldüm, büyümeye çalıştım. Bu sırada biraz yaralandım, biraz kirlendim. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek, bazen farkında olarak, bazen farkına varmadan. Sonra sorgulamaya başladım, bir yola...

Vizyonun Neyse O’sun!..

Hayatımızdaki kararları verirken ya da ileri doğru attığımız adımları tasarlarken bize yön veren o en yüksek ve en derin motivasyon kaynağımıza bakalım. Elbette “vizyon”dan bahsediyoruz. Vizyonun ne olduğunu tarif etmeye çalışalım. Vizyon en genel...

Gizli Efendiniz: Değerleriniz

Son zamanlarda hem toplum olarak hem bireysel olarak öyle günlerden geçiyoruz ki bize neler oluyor, bu toplumda ne değişti, neden yaşıyoruz bunları diye sormadığımız gün olmuyor neredeyse. Onun için biraz “değerler”den bahsetmek geldi içimden bugün....

Ne Olsa da Tam Olsam

Ne Olsa da Tam Olsam

Ne Olsa da Tam Olsam

Biz insanlar her ne yaparsak yapalım, bir elbise alırken, bir kitap okurken, hayat arkadaşımızı ararken hep tek bir şeyin peşinden koşarmışız aslında. İzlediğimiz tüm filimlerin ve reklamların kurgusu da buna göre yapılırmış. Bu ilkeyi gözetmeyenler tutunamazmış… Bunlar, hikaye anlatımı dersi hocam sevgili Celil Oker’in sözleri.

Evet, ne yaparsak yapalım bilinçli veya bilinç dışı olarak hep “Bütünlük” isteriz. Hem duygusal bütünlük hem düşünsel bütünlük istiyoruz. Hatta ruh, beden ve zihin bütünlüğü de istiyoruz. Kendimizi tam hissetmek tamamlamak istiyoruz. Bütünlüğü bulamazsak ya da eksiklik görürsek veya hissedersek tedirgin oluyoruz. Aslında “tam”ız, farkında değiliz çoğu zaman, ya da bunu düşünce ve duygularımızda hissetmek bize zor geliyor. İstediklerimiz olmayınca hayatın kendisinin ya da bizim başımıza gelenlerin yanlış, adaletsiz veya eksik olduğunu düşünüyoruz. “Gene olmadı” diyoruz, mükemmellik peşinde koşuyoruz, ne mükemmelliği bulabiliyoruz ne de bütünlüğümüzü. “Mükemmellik” diye birsey var mı sizce gerçekten? Bir peri masalına aitmiş gibi geliyor bana mükemmellik sözü. Bir arkadaşımın benimle paylaştığı ve çok beğendiğim, hepimize kılavuz olabilecek bu güzel sözü paylaşmak istiyorum: “Mükemmellik için çabalamak sinir bozucu ve engelleyici, oysa en iyisi için çabalamak motive edicidir”.

Ne doğu felsefesindeki tanrı anlayışında ne de tasavvufda “mükemmellik” diye bir şey yok aslında. Evrendeki herşey içinde bütün’ün tüm parçalarını taşıyor: iyi-kötü; güzel-çirkin; doğru-yanlış; eksik-fazla vs. hepimiz hayatımızın bir döneminde öyleyiz bir döneminde böyleyiz. İş’te tam’lığı “tam” da burada yani bunların hepsini yaşadığımızda deneyimliyoruz. Biz bunların hepsiyiz ve böyle olduğumuz için bir bütünüz, bunun ötesinde bunu kabullenmek, iliklerimize kadar hissetmek ve keyfini çıkarmak kalıyor. Daha da ötesi var, “tam”lık boyutunu yaşamaya başladığımız zaman seçeneklerimiz de sınırsız bir hale geliyor.

İçimdeki Kaynak

“Sadece bebekken bu kadar özgürdüm herhalde. Sonra büyüdüm, büyütüldüm, büyümeye çalıştım. Bu sırada biraz yaralandım, biraz kirlendim. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek, bazen farkında olarak, bazen farkına varmadan. Sonra sorgulamaya başladım, bir yola...

Vizyonun Neyse O’sun!..

Hayatımızdaki kararları verirken ya da ileri doğru attığımız adımları tasarlarken bize yön veren o en yüksek ve en derin motivasyon kaynağımıza bakalım. Elbette “vizyon”dan bahsediyoruz. Vizyonun ne olduğunu tarif etmeye çalışalım. Vizyon en genel...

Gizli Efendiniz: Değerleriniz

Son zamanlarda hem toplum olarak hem bireysel olarak öyle günlerden geçiyoruz ki bize neler oluyor, bu toplumda ne değişti, neden yaşıyoruz bunları diye sormadığımız gün olmuyor neredeyse. Onun için biraz “değerler”den bahsetmek geldi içimden bugün....