Susmanın Bedeli

Biz Türkler atasözlerimizi çok severiz. Gerçekten çok kıymetli atasözlerimiz vardır. Konumuzla ilgili olarak ilk aklıma gelen: “Söz gümüş ise sukut altındır”. Benim neslim genellikle bu tür sözlerin tesiriyle büyümüştür. Ben de bundan fazlasıyla nasibimi almışımdır. Dolayısıyla, gerçekten düşündüklerimi ya da hissettiklerimi bir kalemde söylemek yerine hep bir ölçme, biçme, tartma ihtiyacı içinde hareket ettim. Hatta, karşımdakini kırmamak adına bir de bolca susmak, çok gerekmedikçe fazla konuşmamak, yani kısacası yutmak ve içine hapsetmek asli davranış biçimim olmuştu. Tabi ki sabırla ilgili veciz sözlerin de etkisinden bahsetmeden geçmek olmaz. “Sabret, gün olur devran döner”, “sabrın sonu selamet”vs. tanıdık geldi mi size de?

Bir taraftan da kavgayı, gürültüyü sevmeyen yapısı varsa insanın, huzuru korumak, çatışmayı engellemek adına yapılacak en iyi şey sessiz kalmaktır. Benim gibi biraz da empati yapmayı seven, her konuya karşı taraf adına da kendiliğinden açıklamalar getiren, sorunlarınızı ortaya koymayı zayıflık olarak görmek ve sorunları saklamayı, başkalarının kusurlarını dile getirmemeyi meziyet olarak görmek üzere büyümüşseniz vah halinize. Korumaya çalıştığınız huzur sahte bir huzur ve kaçmaya çalıştığınız çatışma gölgeniz gibi sizi takip eden bir hal alır.

Şimdi düşünelim bakalım; “susarsam kimse incinmez, ve hatta suskunluğum ne kadar manidar ve elbette anlaşılıyordur”, “herşeye olumlu tarafından bakarsam ne güzel olur, aslında büyütülecek bir sorun da yok”gibi düşünceler ne kadar sağlıklı acaba? İşin gerçeği şu ki, kendi kurduğumuz bu düşünce tuzaklarına düşerek kendi özümüzden uzaklaşmanın ve içinde boğulacağımız sorunları yaratmanın en kolay yolu bu şekilde sürekli olarak çatışmayı ertelemek veya çatışmaktan kaçınmaktır. Oysa başlangıçta çok iyi niyetliyizdir ve bir yetişkin gibi davrandığımızı ve çocukluk etmediğimizi düşünürüz, gerçekler bizi yiyip bitirirken susuyor olmayı bir meziyet gibi görecek kadar büyük bir psikolojik oyunun içine girmişizdir.

O zaman nasıl bu oyundan çıkarsınız? Nasıl kendi gerçeğinizi doğru bir şekilde, geri tepmeden söylemeye ve yaşamaya başlarsınız? Bir tek cevabı var bunun: erken farkederek ve erken harekete geçerek. Tabi ki böyle durumlarda genellikle tek başına değilsinizdir, bir de diğer taraf vardır ve onun da sizinle aynı bilinçte olup, farkındalıkla harekete geçmeyi kabullenmesi gereklidir. Yoksa oyun devam eder, ta ki artık oyuna devam etmek istemezsiniz ve iplerin kopması içinizdeki sesi susturmanın tek çaresi haline gelir. Bunun bedelini de gizli çatışmanın iki tarafı birlikte öder. Çünkü, evren dengeyi sever…

Gerçekte ise iç ses susmaz aslında, bu defa da başka şeyler konuşmaya başlar. Farketmediğiniz ya da farkettiğiniz halde sustuğunuz, harekete geçmediğiniz, kararlı davranmadığınız her konu bir gün döner dolaşır size öğretmesi gereken dersi öğretir.

Bundan sonraki iki yazımda bu konuda biraz daha derinleşeceğiz ve peki ne olursa, daha farklı olur? sorusuyla ilgili seçeneklere bakacağız; önce“bağımlılığın dili” ve sonra da “çatışmanın ruhu” diyerek.

Kaliforniya Günlükleri 12

Mutlu Son - Türkiye YollarındayımSabreden derviş meselesi gerçekleşti, bu hafta yeşil kart (green card) mülakatım vardı. Başvurudan tam 11 ay sonra ve toplamda burada 15 aylık bir zaman geçirdikten sonra yapıldı mülakat. Tek tesellim 15 ayın üstüne mülakat 15 dakika...

Kaliforniya Günlükleri 11

Çalışma HayatıBurada pek çok kişi küçük büyük iş demeden çalışıyor. Türkiye veya diğer yabancı ülkelerden sonradan gelenler için, (burada doğmuş büyümüş yabancılar hariç) kendini konumlandırmak, mesleğini yapmak hiç de kolay değil. Eşim diş hekimi, ancak burada...

Kaliforniya Günlükleri 10

"İyi ki Varlar" Dediklerim ve İnsanın Bağlantı Kurma İhtiyacıÖzellikle ilk geldiğimde yaşadığım yabancılık duygusu ve bir türlü susturamadığım binbir farklı düşünceyle dolu zihnim ve duygularımla düşüncelerimin şahidi olan ruh halim şimdilerde daha sadeleşti ve...