Kaliforniya Günlükleri 2

Kaliforniya Günlükleri 2

Kaliforniya Günlükleri 2

Cennetteki Durağan Hayat

Eylül ayı başında küçük, sade ve eğlenceli bir nikah yaptık. Elbette Sezen ve Tarkan’ın parçaları ortamı epey güzelleştirdi. Amerikada da nikahlansak Türklüğümüzü en alasından yaşadık, bence buradakiler bizdeki gibi eğlenmeyi filan bilmiyorlar zaten ya da daha farklı bir eğlence anlayışları var. Sonrasında dinlenerek ve ev tadilatı, yerleştirme işlerine devam ederek geçti bu ay daha çok. Bir de hayatın kötü sürprizlerinden biriyle, kedimin ölümüyle sarsıldım, bununla ilgili bir yazı yazmıştım daha önce. O da bu dünyadaki en güzel ruhlardan birisiydi, çok zamansız ve gereksizdi ölümü. Bahçemize gömdük.

Bu ay hep ya uyudum, ya ağladım, ya da uzun uzun yürüyüşler yaptım, ufak depresyonumu böyle atmaya çalıştım. Kızım (İdil) gene geldi, üzüntümü paylaşmak istedi, o da çok seviyordu kedimizi, nikah için geldiğinde, New York’a geri dönerken uzun uzun vedalaşmıştı onunla. İdil döndükten sonra ben de kendimi gene yürüyüşe verdim. Yürüyüşlerimde yaşadığım en yoğun ve en derin hisler “boşluk”, “yanlızlık” ve “sessizlik” oluyor genelde. Çünkü burası inanamayacağınız kadar sessiz ve sakin bir yer. 26 senesini Istanbul’da geçirmiş bir insan için bu sessizlik ve sakinlik insanın dengesini bozacak, içini karartacak cinsten bir durum. Hani on sene önce filan Türkiye’de hali vakti yerinde olan insanlar, kurumsal hayattan kaçmak ve biraz da egolarını törpülemek için uzun süreliğine Hindistan’a, Nepal’e filan gidip inzivaya çekilirlerdi hatırlarsınız ya da duymuşsunuzdur. İşte burası da benim için inziva gibi adeta. Çünkü sokaklara çıkıyorsunuz, muhteşem bir bitki örtüsü ve yeşillik, palmiyeler, çamlar, limon ve portakal ağaçları, meyve ağaçları, kocaman, geniş yollar ve kaldırımlar. Ama sokaklar bomboş. Bir saatlik bür yürüyüşte en fazla 8-10 kişiyle karşılaşıyorum. Sokakta oynayan çocuk sayısı bir elin parmaklarını geçmez ki tüm şehir harika ve kocaman parklarla dolu. Başlangıçta çok yadırgadım bu durumu ve hep sorguladım. Allahım bu güzel, tertemiz sokaklar, parklar Türkiye’de olsaydı etrafta insanlar dolaşıyor, çocuklar koşuyor oynuyordu, her yer cıvıl cıvıl hareketli olurdu şimdi diye düşünüyordum. Burası ne kadar ruhsuz bir yer, herşey var ama keyfine varan insanlar yok diyordum. Zaman geçtikçe bunun bir yaşam biçimi olduğunu, insanların daha çok evlerinde ve bireysel ya da yakın arkadaşları ve dostlarıyla takıldıklarını, herkesin bahçeli evi olduğu için çocukların parklara arada sırada özel buluşmalar veya etkinlikler için gittiğini, yürüyüş için ise insanların daha çok spor salonlarına gittiğini gözlemlemeye başladım. Tabi bu durumda gene de burası inziva niteliğini koruyor ama çok da haksızlık etmeyim evlerde ve sokaklarda bir inziva durumu olsa da dışarı çıktığınızda gidilecek biribirinden güzel, çarşılar, mağazalar, marketler var, eh bu da inzivada olmayan birşey sanırım.

Ruhsuzluk meselesine gelince bir süre sonra farklı tarafından bakmaya başladım. Belki de buranın “ruhu” buydu yani “sessizlik, sakinlik, mesafe, bireysellik”…Bunu sevebilirsiniz veya sevmeyebilirsiniz ama en azından görebilmek, farkedebilmek ve kabul etmek aşamalarını geçmek de güzel. Evimizin biraz uzağında yer alan tren yolundan geçen trenlerin sadece gecenin sessizliğinde duyulabilen düdüğünü ilk aylarda her duyduğumda, “buradan bir çıkış yolu var”/ “there is a way out here” cümlesi geçiyordu zihnimden. Bunun sebebi de yukarda anlattığım o boşluk, yanlızlık ve sessizlik hissi ve büyük şehirlerin kalabalığını oralardaki hareketi, enerjiyi seviyor olmamdı. Yani küçük ve sakin bir şehir mi büyük ve hareketli şehir mi ikilemini yaşıyordum ilk defa. Son yıllarda İstanbul’dan kaçıp daha küçük şehirlere yerleşen pek çok insan var, böyle sessiz ve huzurlu yaşantıyı sevenler için belki de nur nimet benim yaşadığım yer. Lakin insanın kendini diğer insanların ve ilişkilerinin aynasında daha iyi görebildiğine inanan ve hareketli yaşamayı, canlı ve enerjik ortamları seven bir insan olarak, bu sakinlik ve durağanlık bana biraz fazla geldi. Elbette istediğim zaman 45 dakika ya da 1 saatlik mesafelere giderek çok daha canlı, heyecanlı ortamlara girebilecek kadar yakınım ve bunu yapıyoruz ama bunun için özel bir çaba gösteriyor olmak çok işime gelmedi galiba. Çünkü bu sakin ve rahat hayat öyle bir içine çekiyor ki sizi hızlıca tembellik ve rehavet içine girebiliyorsunuz. Belki de hayatımın bu döneminde bunu yaşamaya ve kendimi yeniden tanımlamaya ihtiyacım varmış.

Carl Jung demiş ki “Kendi karanlığını bilmek başkalarının karanlığı ile mücadele etmek için en iyi yöntemdir”. (“Knowing your own darkness is the best method for dealing with the darkness of other people-Carl Jung). Yaşadığımız hayat bize kendi güzelliklerimizi olduğu kadar kendi karanlığımızı da göstermeye hizmet ediyorsa daha yaşanmaya değerdir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 1İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta...

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna SesiBu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani...

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve SabırHiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık....

Kaliforniya Günlükleri 1

Kaliforniya Günlükleri 1

Kaliforniya Günlükleri 1

Güneşin ve Yangınların Eyaleti

Hayatımda yeni bir dönemin başlangıcı olduğu için Kuzey Kaliforniya’daki yaşantımı, paylaşmaya değer bulduğum bazı konulardaki deneyimlerimi, gözlemlerimi birkaç haftalık bir süreç içerisinde yayımalayacağım bu yazı dizisinde sizlere aktarmak istedim.

Umuyorum ki herkes kendine dair bazı gelişim notları çıkartacaktır. Bu yazılar biraz da yurt dışında yaşama hayali olanlar için, bulundukları noktayı, sahip olduklarını, hayallerini, yapmak istediklerini biraz daha düşünmeye ve yeniden değerlendirmeye hizmet edecektir.

30 Temmuz 2018 günü Istanbul- San Fransisco direkt uçuşuyla Türkiye’den gelerek şu an oturduğum Vacaville isimli şehire yerleştim. Daha öncesinde iş veya seyahat amacıyla pek çok kez Amerika’ya geldiğim için herhangi bir konuda zorlanacağımı, adapte olmak gibi bir sıkıntı yaşayacağımı düşünmemiştim. Birkaç şey hariç düşündüğüm gibi de oldu.
Buradaki ilk ayımda, oturduğumuz şehrin 15-20 kilometre yakınlarına kadar gelen orman yangınları karşıladı beni. Havada fena is kokusu, hergün telefonumuzdaki “hava durumu” uygulamasından gelen “düşük hava kalitesi”, “ mecbur olmadıkça dışarı çıkmayın” uyarıları ve birkaç gün değil haftalarca süren bu durum karşısında panikleyen “Allahım ben ne yaptım, ne işim var burada, yol yakınken geri mi dönsem” diye düşünen ben. Neyse korkunun ecele faydası yok, bir de buradakiler Kaliforniya’da son yıllarda sık tekrarlanan yangınlara öyle alışmışlar ki herkes olağan şekilde günlük yaşantısına devam ediyor, elbette takip ediyorlar herhangi bir yakın tehlike haline karşı hazırlık yapanlar da var. Ama genel durum gayet sakin. Allahtan ben de nikah hazırlıklarıyla ugraştığım için oyalanıyorum. Yer bul, sanal davetiye yap, yemek menüsü oluştur, zaten 12 kişilik ufak bir toplantı olacak ama işte insanın kendi ülkesinde olduğu gibi kolayca ulaşılacak kişi, kaynak, mekan vs. burada hiç de öyle kolayca bulunmuyor. Bir de burada herkes herşeyi kendisi yapıyor öyle herşeyi dışardan hazır almaya veya yaptırmaya kalkarsanız çok yüksek faturalarla karşılaşıyorsunuz, onun için çiçekti böcekti, mekan süslemeydi vs. pekçok şeyi kendimiz yaptık. Daha önce hiç böyle şeyler yapmadığım için çok hoşuma gitti, eğlenceli geldi, tavsiye ederim, hem insanın yaratıcılığı da ortaya çıkıyor. Kızım sağolsun, her zamanki gibi hızır gibi yetişti ve nikahta elime alacağım el çiçeğini bile taze çiçeklerden birlikte yaptık. Tabi ki buradaki mağazalarda, yapmak isteyebileceğiniz hemen hemen herşeyin, en küçük ayrıntısına kadar düşünülmüş her türlü malzemesini, parçasını, kombinini, rengini vs. kolayca bulabiliyorsunuz. Yeter ki isteyin yani.

Burada pek çok konuda iş başa düşüyor durumu var, öyle Türkiyedeki gibi sık sık kuaföre gidelim veya elimizi kolumuzu sallayıp randevu almadan gidip 5 dakikada fön çektirelim, doktoru bugün arayalım, yarın gidip bir boğazımızı gösterelim durumları yok burada, heryere randevu alacaksınız, en az birkaç hafta öncesinden alınacak randevular çünkü özellikle bazı hizmetlerde çalışan insanların kendi hayatları, planları öncelikli ve rahat bir tempoda istedikleri zaman çalışıyorlar. Buna alışmak kolay olmadı. Şayet keyfine düşkün, pekçok işini birilerine yaptırmaya alışık bir insansanız burada hayal kırıklığına uğrarsınız veya çok mücadele edersiniz ki bu da fena birşey değil aslında insanın gelişimine hizmet eder.

Bir de İngilizce konusu var ki Anadolu lisesi mezunuyum, fena sayılmaz İngilizcem, yıllarca iş hayatında kullandım ama tabii hukuk ingilizcesiyle gündelik markette, çarşıda konuşulan İngilizce biraz farkediyormuş. Bir de maşallah bir yuvarlayarak “wuuuldrrırrıpp” diye konuştukları zaman ben bu ilk aylarımda sürekli “say again”, “what’s that” filan diye her türlü gardımı aşağı çekerek, epey bir ego törpüsü yaparak, biraz da “ya bende ya bunların İngilizcesinde bir tuhaflık var” diyerek geçirdim. Her zamanki gibi “practice makes it better”, 6 aydan sonra daha bir iyi anlaşmaya başladım insanlarla ama halen de kaçırdıklarım oluyor.

Ve son olarak hava çok ama çok sıcak, bir daha Ağustos ayında burada kalmamalıyım ne yapıp edip Türkiye’ye veya başka bir yere tatile kaçmalıyım diye düşünüyorum. Çünkü burada deniz de yok, sıcaktan kaçmanın fazla bir yolu yok, havuz bile kesmez ama allahtan geceleri hava genellikle serinliyor ve yayla kıvamında uyuyabiliyorsunuz.

Tüm yaşadıklarım ve içinde bulunduğum bu yeni çevre ve düzen aslında benim için konfor alanımdan çıkıp, kendimi yeniden formatlamamı gerektirecek gibi duruyor ama bu durumdan şimdilik memnunum. Hem kendimi daha iyi tanıyor, hem başkalarını daha iyi görüyor, gözlemliyor ve hayatımın yeni açılan penceresinden yansıyanlara bazen yeni sorularla bazen de sadece gözlemleyerek bakıyorum. Bakalım burada başka neler bekliyor beni?

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 1İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta...

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna SesiBu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani...

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve SabırHiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık....

Sessiz Koç

Sessiz Koç

Sessiz Koç

O benim sessiz koçumdu. Hiç konuşmazdı. Sadece uzun uzun ve derin bakardı. Arada sırada miyavlardı. Kendi yapmak istediklerini daha çok hareketleri ile belli ederdi. Duygularını ise her zaman beden dilini kullanarak gösterirdi. Sevgi istediği zaman ya da sevdiğini göstermek için gelir yanıma sokulurdu mesela. Uzun bir seyahatten sonra eve geldiğimde, bavulumu yerde açık bırakırsam bavulun içine, kıyafetlerimin üstüne yatıp saatlerce orada uyurdu. Ya da bir seyahate gitmek için hazırlanmak üzere bavulumu çıkarıp açtığımda, gitme ya da gidersen beni de götür dercesine boş bavulun içine girer güzelce yerleşirdi oraya.

Tırnaklı patileriyle evdeki koltukları tırmalarken ona kızdığım zaman önce anlamayan gözlerini kocaman açarak bana bakar sonra hızlıca koşarak kaçardı. Canım sıkkın olduğunda bunu mutlaka hisseder, anlar ve kucağıma çıkıp uzun uzun karnıma masaj yapardı, sonra da güzelce oraya yerleşir ve otururdu. Hayatta bildiğim hiçbir terapi bundan daha etkili olamazdı. Tek istediği sevilmek ve karnının doyurulmasıydı, arada sırada da oyun oynamak. Uyuyorsam ya da yatıyorsam mutlaka gelip yanıma yatardı, arada gözlerimizi aralayıp birbirimize bakardık ve tekrar kapatırdık gözlerimizi. Bu, bizim birbirimize ‘seni seviyorum ve sana güveniyorum’ deme sinyalimizdi. Karşılıksız ve koşulsuz seven ve sıcaklığını ve sevgisini her daim gösteren hayatımın en anlamlı parçalarından biriydi.

Bu dünyadan alacağını almış olmalı ki gitti diye düşünüyorum. Bir ay önce, çok zamansız ve beni yeni hayatımda yalnız ve büyük bir üzüntüyle bırakarak gitti. O çok güzel bir ruhtu, hayatıma girdiği ve beş yıl boyunca bana yaşattığı duygular için dünyanın en şanslı kullarından biriyim. Biz insanlar kendimizi veya sevgimizi çoğunlukla konuşarak ifade etmeye çalışırız, onu da her zaman beceremeyiz, çünkü içimizdeki onlarca karmaşık duygu, aklımızdaki yüzlerce düşünce bazen ağzımızdan çıkanların şeklini şemalini değiştirir bazen de hedefi şaşırır. Ben de kedim gibi olup, tüm sessizliğimle koçluk yapabilsem keşke bazen. Onun sayesinde çok daha iyi biliyorum ki her zaman çok konuşmak gerekmiyor, sadece hareketlerimiz, bakışlarımız, sessizliğimiz düşündüğümüzden çok daha derin anlatabilir herşeyi.

Bu resmi onu kaybetmemizden bir hafta önce sevgili kızım çekmişti ve giderken uzun uzun vedalaşmıştı o da kedisiyle. Ailemizin en minik ve güzel huylu ferdi huzur içinde uyusun. Bize yaşattıkları duygular ve öğrettikleri için ona minnettarız.

Sevgiyle kalın,

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 1İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta...

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna SesiBu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani...

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve SabırHiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık....

Bilgi Tutsaklıktır Anlayış Özgürlüktür

Bilgi Tutsaklıktır Anlayış Özgürlüktür

Bilgi Tutsaklıktır Anlayış Özgürlüktür

Bu sözü ilk duyduğumda, “?? nasıl yani, hiç öyle şey olur mu, bu ne demek şimdi!!”… demiştim. Bunca yıldır inandığım ve savunduğum “bilgi güçtür”, “bilgili olmak gibisi yoktur” gibi inançlarım nasıl olur da yanlış olabilir ya da acaba ben neden hiç bu sözde yazıldığı gibi düşünmedim diye düşünmüştüm. Koçlukla uğraşanlar ya da insan kaynakları disiplinlerini kullanan şirketler, çalışanlar bilirler, bizim zaman zaman kullandığımız “değerler”i belirlemeye yönelik testler vardır. Son on senedir yaptığım bütün testlerde “bilgi” her zaman en üstlerde çıkar, hiç de şaşırmam buna çünkü bilmek ve öğrenmek kıymetlidir benim için ve yeni birşey okuyamadığım, öğrenemediğim günü kayıp sayarım.

Dolayısıyla da bilginin derin bir hazine olduğuna, bilmenin sonu olmadığına ve insanın kendisini yeni bilgi ve öğretilerle donatmasının hep değerli olduğuna inanmışımdır. Bu sebeple “Bilgi Tutsaklık’tır-Anlayış Özgürlüktür” önermesini ilk gördüğümde, anlamakta dahi zorlanmıştım. Bu sözü bir kitapta ilk kez okumamın üzerinden bir sene geçmiştir ve son zamanlarda sık sık aklıma takılır, düşünürüm ve hatta yaşarım bu söz’deki doğruluk payını.

Bilgi kelimesinin sözlük anlamı şöyledir: “araştırma ya da gözlem yoluyla elde edilen gerçek, malumat, vukuf; (bilişimde) kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlamadır…Ayrıca genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler ve insan aklının kapsayabileceği olgu, gerçek ve ilkelerin tümüdür”. Anlayış kelimesinin sözlük anlamında ise şunları görebilirsiniz: “Anlama işi, telakki; bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu, düşünüş biçimi, zihniyet, mentalite; Anlama yeteneği, ferasat, izan; Hoş görme, halden anlama…”

Hani bazen aklınıza birşey takılınca karşınıza hep onu hatırlatacak ya da o konuyla ilişkilendirebileceğiniz söylemler, deneyimler, hikayeler çıkar ya, ben de bu konudakileri aşağıda toparlamaya çalıştım:

Ünlü e-ticaret sitesi Ali Baba’nın Çinli kurucusu Jack MA, 24 Ocak 2018 tarihinde Dünya Ekonomik Forumunda yaptığı ve internette de pekçok kez yayımlanan ilham verici konuşmasında[1] diyor ki “… artık teknoloji var, akıllı makinalar var, yapay zeka var… çocuklarımıza akıllı makinalarla rekabet edebilecekleri birşey öğretemeyiz çünkü makinalar daha akıllı. Onun için onlara makinaların yapamayacağı daha benzersiz şeyler öğretmeliyiz: değerleri-inanmayı-bağımsız düşünmeyi- başkalarını önemsemeyi-takım çalışmasını…”. Yani, bundan sonra bilgi öğretmekten veya bilginin çocuklara sağlayıcı üstünlükten çok daha önemli başka şeyler var diyor Jack MA.

Mesneviden bir bölüm çıkıyor sonra karşıma: “Akıl, iki çeşittir: Birincisi kazanılan akıldır; sen onu mektepteki çocuk gibi kitaptan, hocalardan, düşünceden, alışkanlıktan, kavramlardan, ve yeni ilimlerden öğrenirsin. Aklın başkalarınınkinden daha büyük olur fakat edindiklerinin ağırlığıyla yorulursun. Diğer akıl, Allah’ın ihsanıdır. Onun kaynağı ruhtadır. Gönülden bilgi pınarı fışkırdığında onun kaynağı ne bozulur, ne eskir ne de renk değiştirir. Edinilmiş akıl dışarıdan eve akan bir ırmağa benzer. Eğer yolu üzerinde bir engel olursa aciz kalır. Kendi içindeki pınarı ara sen!” Mesnevi IV- 1960-68.
Bir gün Halil Cibran’ın “Usta’nın Sesi” kitabında “İlim Üzerine” bölümünde bunlar çıkar sonra: “…bir insanın erdemi onun renginde inancında, ırkında ya da ahfadında değil bilgisinde ve ortaya koyduğu hizmetlerindedir. Çünkü, şunu hiç aklından çıkarma ki dostum bilgi sahibi olmuş bir çobanın oğlu, cahil bir veliahttan daha yararlıdır ulusuna. … Öğrenmek, zalim buyrukçuların yağma edemeyecekleri tek zenginliktir. Bilgi’nin içinde yanan kandilini söndürebilecek tek güç Ölüm’dür. Bir ulusun gerçek zenginliği o ulusun altınlarında ya da gümüşlerinde değil, öğreniminde, akıllılığında ve evlatlarının doğru yetiştirilmesindedir. …Bilgi ve Anlayış hayatın iki sadık dostudurlar. Bunlar hiçbir zaman sizi aldatmazlar. Çünkü bilgi başımızdaki taç, anlayış da Asa’nızdır. Bu ikisine sahipseniz daha büyük bir hazineniz olamaz. …Eğer bilginiz size nesnelerin değerini öğretmiyor ve sizi maddiyata bağımlılıktan kurtarmıyorsa, Gerçek’in tahtının yamacına hiçbir zaman varamazsınız…”

Ben, Halil Cibran’ının anlayışla kol kola girmiş bilgi metaforunu çok sevdim. Bilgi başımızdaki Taç ise, anlayış da Asa’mızdır…

Yaşadığım sürece gördüm ki, ne kadar bilirsek bilelim hepimizin bilmeye ve öğrenmeye dair bile engellerimiz vardır, çünkü hepimiz dünyayı kendi zihin haritamızdan, kendi merceğimizden görüyoruz ve bunlar bizim kendi kusurlarımızı, direnç noktalarımızı, korkularımızı içeriyor. Ne kadar bilirsek bilelim halen varsayımlarımızdan, korkularımızdan, önyargılarımızdan, şüphelerimizden vazgeçmek hiç de kolay değil, meğer ki bunlar üzerinde ayrıca çalışmazsak. Bir de ne kadar bilirsek bilelim daima bilinecek öğrenilecek daha fazla şey var ve hep de olacak. Doğru diye bildiğimiz pek çok bilgi bir bakıyorsunuz ki o konunun uzmanı birisi tarafından bir anda çürütülebiliyor ya da yapılan yeni araştırmalarla yerlerini yeni bilgilere, yeni doğrulara bırakıyor. Onun için bir tek bilgiye saplanmanın, amansızca birşeyleri savunmanın yeri geldiğinde insanı kolaylıkla bilgi körü, bilgi cahili ve hatta bağnazlıkla sonuçlanabilecek bir yere getirebileceğini unutmayalım. Bir de hani bazen, bazı olayların neden öyle olduğunu biliriz ya da bazı insanların neden belli bir şekilde davrandığını biliriz, ama ne kadar bilirsek bilelim, bu bilgiyle hiç birşey yapamayız veya bu bizi bir sonuca götürmez, işte böyle zamanlarda “bilgi tutsaklıktır, anlayış özgürlüktür”.

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 1İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta...

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna SesiBu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani...

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve SabırHiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık....

Kalbin H(aklı)

Kalbin H(aklı)

Kalbin (H)aklı

Bugün yapılan araştırmalar gösteriyor ki kalbimiz sadece vücutta kalp pompalayan fiziki bir organ değil, bunun çok ötesinde bize hayatımızı yönlendirecek duygusal ve sezgisel işaretler gönderen bir organımızdır.  Amerika’da bu amaçla kurulmuş, kalpten gelen sinyalleri ölçen, ordan gelen verilerle hayatımızı nasıl yönlendirebileceğimiz veya bu bilgiyi nasıl lehimize işleyebileceğimiz konusunda  çalışmalar yapan enstitüler var. Bu konuda donanımlı bir yerden bir eğitim aldıktan sonra tekrar daha detaylı bir yazı yazacağım.  Ancak bugün tamamen yaşanmışlıklardan ve sezgilerimden hareketle bu kısa yazıyı yazmak istedim.

İnanıyorum ki zihnimizin de duygularımızın da bizi bir uçtan öbür uca savurmak, çıkmaz yollara sürüklemek gibi bir yetenekleri var. Zihnimizden geçenler mi duygularımızı tetikliyor, yani mesela birisi hakkında olumsuz bir şey duyuyor veya düşünüyorsunuz ve o kişiden yavaş yavaş uzaklaşmaya, onu sevmemeye başlıyorsunuz? Yoksa olumsuz duygularımız mı olumsuz düşünceler üretmemize sebep oluyor, yani önce doğrudan birisi hakkında huzursuzluk veren, olumsuz birşeyler hissediyorsunuz ve sonra düşünmeye başlıyorsunuz, “…zaten bunu da böyle yaptı, bir de şunu söyledi, şunu da hiç yapmamıştı, öyleyse böyledir”, ve gelsin tekrar daha da olumsuz duygular. Bu duygu-düşünce sarmalı besbelli ki bizi bir yere götürmüyor. Biraz da yumurta mı yavuktan tavuk mu yumurtadan hikayesine dönüyor. Bu konularda yüzlerce kitap okudum ancak bu sorunun cevabının tatmin edici bir şekilde açıklandığı  bir metin hatırlamıyorum.  Belki de halen doğru kitabı bulamamışımdır ya da doğru kitap yoktur.  Çünkü bazen bir düşünce duyguyu tetikleyebilir, bazen de bir duygu düşünceyi tetikleyebilir.

Hani şu çok önemsediğimiz aklımız-zihnimiz var ya, aslında onun, öyle çok şeyi manipüle edebilme, istediği sonuçlara uygun hikayeler yazma, başkalarından etkilenme gibi bir özelliği var ki! Bunu mutlaka deneyimlemişsinizdir hayatınızda.  Oysa içimizde, belki de tüm evrenin sırlarını barındıran ve etrafındaki herşeyden ari bir şekilde atan bir kalp var.  Onun için siz dönün kalbinize bakın – onun da bir aklı var, hem de onun sadece çok derinlerinizden, evrenin özünden gelen bir aklı var. Çünkü akıl hikaye üretebilir, senaryo yazabilir ama kalp sadece bilir ve hisseder. Çünkü kalp bedeninizin içinde ve doğrudan ordan sinyal verir; hani birden çok hızlı hızlı atabilir, ya da orada birden sıcak, soğuk, canlı veya buruk gibi birşeyler hissedersiniz ya iyi dinleyin o sinyalleri, kalbiniz yalan söylemez, çünkü bedeniniz de yalan söylemez. Kalbin de aklı vardır ve o her zaman haklıdır. Sadece kulak vermeniz yeter. Zihninizdeki gibi binbir türlü hokkabaz akıl oyunları yapmaz kalp. Mesela bir konu hakkında, bir insan hakkında bir cevaba mı ihtiyacınız var, elinizi kalbinizin üstüne koyun ve kısa bir süre sessiz kalın ve sadece dinleyin, hissedin avucunuzun içine gelen cevapları…

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 1İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta...

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna SesiBu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani...

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve SabırHiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık....