Kaliforniya Günlükleri 6

Kaliforniya Günlükleri 6

Kaliforniya Günlükleri 6

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok – 1

İnsanın hangi yaşta olursa olsun alıştığı çevreden, düzenden ve konfor alanından çıkıp bambaşka dinamiklerle yaşamaya başlamasının inanılmaz büyük faydaları olduğunu düşünüyorum. Buradaki bir yılımı tamamladım. İlk geldiğimde ve hatta halen de günlük yaşantı içinde pek çok şeyi gözlemliyorum. Bakın neler tesbit ettim.

Kıyafetin Hiçbir Önemi Yok: Üzerinizde 1000 dolarlık bir gucci elbise de olsa, 100 dolarlık bir kıyafet de olsa hatta 10 dolarlık bir kıyafet, hiç kimsenin size bakışında, davranışında ve hitabında hiçbir farklılık yok.Yani “gösteriş” yok, öyle “ye kürküm ye” gibi bir durum yok burada. Herkes daha çok insanlara nasıl davrandığınıza, nasıl konuştuğunuza, ne kadar nazik ve saygılı olduğunuza bakıyor. Los Angeles, New York gibi şehirlerde ünlülerin (celebrity’lerin) yaşadığı yerlerde giyime kuşama mutlaka biraz daha önem veriliyor, farklı bakılıyor olabilir. Ama inanın onun dışındaki pek çok yerde, ne giydiğinizin pek bir önemi yok. Herkes en sıradan, en rahat kıyafetleriyle geziyor. Hele bir de yılın neredeyse 7 ayının yaz olduğu bir yerde hava ısınır ısınmaz herkesin üstünde bir şort, bir tişört ve bir terlik var. Yakın zamanda sosyal medyada çokca yer alan Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg ve Microsoft’un kurucularından Bill Gates’in birlikte yer aldığı ufak kare fotoğraftaki yorumu hatırlarsanız fazla söze gerek yok zaten. Hatırlatma için oradaki görüntüde her ikisi de son derece sade kıyafetler içinde ve yorum olarak da “Aynı karede 138 milyar ama ne Gucci kemer, ne Armani takım elbise, ne Rolex saat, ne son moda bir kıyafet ne de herhangi bir mücevher…” ifadeleri yer alıyor. Gerçekten Kaliforniya tam da böyle bir yer, üstelik dünyanın en zengin fikirlerininin, şirketlerinin ve girişimcilerinin yaşadığı Silikon Vadisi burada.

Acele yok: İnsanlar rahat, mağazalarda marketlerde vs pek çok yerde herkes son derece sakin bir şekilde alışverişini veya işini yapıyor, kasada bir ödeme yapılması 15 dakika sürebiliyor mesela. Bir keresinde kızımla birlikte burada outlet mağazalardan birisinden birşeyler aldık ve sırada önümüzdeki hanımın ödeme yapmasını bekliyoruz. Müşteri ve kasiyer önce sohbet ettiler, sonra müşteri bir soru sorunca kasiyer kataloğu açıp gösterdi ve üzerinde konuşmaya başladılar. Biz birer sabırsız Türk insanı olarak arkada içimizden de olsa “ hadi kardeşim biraz çabuk ol” diye söylenip, kızımla birbirimize bakıp tırnaklarımızı yemeye başladık. Sonuçta 15 dakika bekleyip sonra ödememizi yaptık ve bu durum burada epey normal.

Trafik stresi ve terörü yok: Hem şehir içinde hem şehirler arası otoyollarda herkes ya da büyük çoğunluk diyelim, istisnalar her zaman olabiliyor tabi, kurallara uygun, normal ve olması gerektiği gibi düzgün şekilde araba kullanıyor. “DUI” diye birşey var burada, “Driving Under Influence” yani içki veya hehangi bir madde tesiri altında araba kullanmak anlamına geliyor ki hem para cezası, hem hapis cezası hem de ehliyetin belli bir süre askıya alınması cezalarının hepsi birlikte uygulanıyor yaptırım olarak. Elbette çok büyük bir ülke burası ve burada da trafik kazası oluyor, ama ülkenin büyüklüğüne kıyasla ve benim ülkeme kıyasla trafik kazalarının oranı veya sıklığı çok daha az kalıyor.

Çöp yok, pislik yok: Her evin kendisine ait 3 adet kocaman kapaklı çöp atma kovası var. Bunlardan birisi bahçe atıkları için (yeşil renkli), birisi ev günlük çöp atıkları için (gri renkli) ve üçüncüsü de dönüşüme gidecek plastik ve camlar için (mavi renkli) kullanılıyor. Her mahallenin haftalık bir çöp toplama günü var. Bir gece öncesinde herkes çöpünü evinin önüne kaldırımda belirlenmiş yere koyuyor ve ertesi sabah çok erken saatlerde belediyenin çöp kamyonları bunları boşaltıyor. Sonrasında herkes kendi çöp kovalarını kendi evinin bahçesine alıyor tekrar. Ortalıkta tek bir çöp görmek mümkün değil.

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...

Kaliforniya Günlükleri 5

Kaliforniya Günlükleri 5

Kaliforniya Günlükleri 5

Trafik, Yayalar, Korna Sesi

Bu başlığa pek çok çey daha eklenebilir. Bu yazıda da biraz buradaki iyi ve gelişmiş şeylerden bahsedeyim artık. Şu anda bir seneyi aşkındır buradayım. Toplasanız 4-5 kere korna sesi duymuş olabilirim, bunun da yarısı San Fransisco’da yani büyük bir metropol’de, benim oturdugum şehirde değil. Gürültü kirililiği, görüntü kirliliği, hava kirliliği (yangın zamanları hariç) gibi bir durum yok burada. Görüntü kirlliliği yok çünkü burada küçük şehirlerde 3-4 katı geçen herhangi bir bina yok, onlar bile çok nadir. Her daim açık bir gökyüzüne bakabilirsiniz. Memleket büyük bir alana yayılmış, düşünsenize batısı ile doğusu arası uçakla 6 saat sürüyor ve arada 3 saat zaman farkı var. Hal böyle olunca heryer yeşil, herşey yaygın düzende. New Yok, Los Angeles, SanFransisco gibi büyük şehirler haricinde gökdelen göremezsiniz. İkincil derecede büyük şehirlerde de yüksek katlı bina görürsünüz ama öyle gökdelen kıvamında değil.

Trafikte yayaysanız kralsınız. Öyle bize öğretildiği gibi önce sağa, sonra sola sonra tekrar sağa bakmanıza gerek yok (gene büyük şehirler hariç bu durumdan, oralarda durum biraz daha farklı). Yani bizim buralarda yayaysanız rahatça, koşturmadan karşıya geçersiniz, kaldırıma adım attığınızda etraftaki tüm arabalar durmak zorunda. Dalgınlıkla filan durmazsanız birileri şikayet edebilir. Bu durum özellikle çocuklar, yaşlılar ve gözleri cep telefonunda yürüyen ergenler için harika bir şey. Türk ehliyetim uluslararası olsa da burada Kaliforniya’da yaşayıp araba kullanacaksanız gene de hem yazılı hem de sürücü sınavına girmek gerekiyor yasal olarak, ben de öyle yaptım. Epey ciddi sınav yapıyorlar, 25 senedir araba kullanıyorum ama yazılıyı üstelik de rehber kitapçığı okuduktan sonra bile ancak alt sınırın az üstünde alarak geçtim. Tabi ki hız sınırları, otoyol kuralları, şehir içi kuralları vs. oldukça sıkı düzenlemelere tabi. Böylece yeni şeyler öğrenerek beynimdeki nörotransmitterlara iyilik yapıyorum.

Yukarıda yazdıklarım ve daha önceki yazılarımdan birinde değindiğim kocaman yeşil parklar, sakin ve huzurlu yaşantı tüm bunlar yakın zamana kadar İstanbul’da yaşarken heryere ve herşeye koşturma halindeyken, trafik ve yetişme stresi varken ne çok özlemini duyduğum şeylerdi. Şimdi ise bunca rahatlık ve huzur birazcık yüksek doz gibi gelmeye başladı. Hani bu insanoğlu biraz nankör galiba ya da rahat mı batıyor acaba durumu var bende. Henüz burada çalışma iznim olmadığı için, burada gönüllü olarak mentorluk yapmak ve Türkiye ile devam eden birkaç koçluk çalışmam dışında birşey yapamadığım için bu sakin hayat durumu bana uymuyor. Bir de tanıyorum kendimi, hareketi, kalabalığı, ruhu olan yerleri seviyorum. Öbür aleme göç edince yeteri kadar dinleneceğiz nasılsa. Bu hayatta o kadar fazla da huzura ve durağanlığa gerek yok sanki.
Elbette dengeli bir şekilde huzuru da yaşamak lazım. Lakin vakit varken, hayatı da son damlasına kadar hem çalışarak, hem gezerek, hem kendi kapasitemize göre yapılabilecek her türlü faydalı işi yaparak geçirmek gerektiğine inanıyorum. Şu aralar bunun üzerinde düşünüyorum, araştırıyorum, okuyorum. Aslında insanın gerçek yaratıcılığı ve potansiyeli böyle sessiz, sakin dönemlerde daha fazla ortaya çıkarmış, bakalım ben de dört gözle bekliyorum, neler çıkacak diye…

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...

Kaliforniya Günlükleri 4

Kaliforniya Günlükleri 4

Kaliforniya Günlükleri 4

Başvuru Süreçleri ve Sabır

Hiç çok sabırlı bir insan olduğunuzu düşüdünüz mü? Burada yaşadığım ve geçirdiğim pek çok süreç bana eskisinden daha da sabırlı olmayı öğretiyor ki ben kendimi sabırlı bir insan zannerdim. 2018 yılı Kasım ayında tüm izin başvurularımı yaptık. Bu yazıyı yazdığım 2019 yılı Eylül ayında halen oturma, çalışma, seyahat izinlerim gelmedi. Sebep ne bilmiyorum, sadece spekülasyon yapıyoruz. Yok efendim burası Kaliforniya, en fazla talep olan eyalet, tüm Meksikalılar burada, çok fazla başvuru var, kurunun yanında yaş da yanar, senin kalifikasyonlarının bir önemi yok, sen de herhangi bir başvurusun onlar için; yok efendim Türkiye onlar için ortadoğu ülkesi elbette Avrupa ülkesi gibi davranmıyorlar (çünkü Arnavutluktan gelip Amerikalı bir arkadaşımızla evlenen sevgili eşine 5 ay içinde mülakat tarihi verildi). Ya da uygulamalar, yasalar her an değişiyor, aslında sistemi iyileştirmeye çalışıyorlar vs. vs.

Anlayacağınız şu an benim de içinden geçtiğim oturma, çalışma, seyahat izinleri almak vs. gibi herhangi bir başvuru süreci aylar ve hatta yıllar sürebiliyor. 1998-2014 yılları arası avukatlık yaptım, yabancılarla çalışırdık ve Türkiye’deki yatırımları veya kontratlarıyla ilgili başvuruları ve izin süreçlerini de yürütürdük. Süreçte biraz uzama olduğunda, ekstra bir belge istendiğinde müvekkillerimiz “vay efendim ne oluyor, ne kadar uzadı ve daha da ötesi pek çok eleştiri veya sorgu yağdırıp, sistemin ne kadar kötü veya gelişmemiş olduğuna dair imalarda bulunurlardı. Biz de utana sıkıla binbir türlü açıklamada bulunur, onları sakinleştirmeye çalışırdık. Şimdi burada bu süreci yaşadıktan sonra “ahh diyorum şimdi olacaktı ki alınlarını karışlardım, ne utanmaya sıkılmaya ne de fazlaca bir açıklamada bulunmaya gerek yokmuş aslında, önce kendi sistemlerini düzeltsinler. Gerçekten anlık bir kızgınlık ya da bir tek kendi başvuru sürecime bakarak söylemiyorum bunları; aksine günlük hayattaki pek çok süreç de böyle, vergi dönemleri eşimin veya buradaki diğer arkadaşların yaptıkları uzun bildirimler, en ufak herhangi bir araba alımı, plaka seçimi vs resmi işte doldurmanız gereken sayfalarca evrak var. Türkiye ise bunun gibi pek çok konuda iddia ediyorum ki buradan çok daha ileri ve pratik.

Burada gerçekten sabırlı olmanız ve bolca zamanınızı resmi evrak işlerine ayırmanız gerekiyor. Herkes buna alışmış ve kabullenmiş durumda, kimsede bir rahatsızlık yok. Bense herşeyi sorgulamaya ve hızlı bir şekilde yapmaya, sonuç almaya alışmış bir insan olarak, her seferinde tüm yaşadığım bu süreçleri sorguluyorum ve kafa tutuyorum ve her seferinde etrafımdaki birisi, genellikle eşim, avukatım veya bir arkadaşım beni sakinleştiriyor. Mesela en son iki ay önce avukatıma “ne oluyor bu başvurumuzla ilgili bir ses çıkmadı, 6 ay daha çıkmazsa böyle koyun gibi bekleyecekmiyiz?” diye soruyorum ve “ben artık arayacağım bu adamları veya okkalı bir mektup göndereceğim” diyorum; o ise bana “aman Pınar hanım sakın yapmayın böyle şeyler, yüksek mahkeme kararları var, İdare’yi etkilemeye çalışıyorsunuz veya tehdit ediyorsunuz diye daha da geri atarlar başvurunuzu hatta hiç vermeyebilirler zaten bahane arıyorlar daha fazla kimse gelmesin diye Amerika’ya vs..” diyor. Ben bir kez daha ya sabır diyorum. Gene de düşünmeden edemiyorum, “ amma da korku enerjisiyle ve pasif bir şekilde hareket ediyorlar diyorum”. Biraz sakinleşmiş gibi yapıyorum, yazdığım mektuptaki yanlış anlaşılabilecek, kızgınlık içeren ifadeleri çıkartıyorum ve gene de göndermeye karar veriyorum mektubu. Yakında beni de sınır dışı ederlerse yapacak birşey yok, çok şükür gelebilecek bir ülkem var, çünkü ben herşeyiyle seviyorum o ülkeyi. Ah bir de buradaki bazı konulardaki medeniyeti, seviyeyi, anlayışı oraya getirebilsek, bir de yerleştirebilsek on numara olacak ülkem. Şimdilik sadece böyle iki taraftan da bakabilme ve deneyimleme imkanım olduğu için şanslı hissediyorum kendimi. Bir de elbette ilahi planda buraya gelmemle ilgil bir hayır vardır, onun için biraz daha sabır diyorum.

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...

Kaliforniya Günlükleri 3

Kaliforniya Günlükleri 3

Kaliforniya Günlükleri 3

Emek ve İşgücü – Sabır

Buraya gelmeden önce de yurtdışında yaşayan veya bir dönem yaşamış pek çok arkadaşımdan duyuyordum bunu. Sıra deneyimlemeye gelmiş olmalı ki şimdi tam da içindeyim bu durumun. Türkiyemde genellikle, hele de doğru kişileri tanıyorsanız (doğrudan ya da dolaylı da olsa), istediğiniz herhangi bir işi yapmak veya yaptırmak bir parmak şıklatması hızıyla olabilir. Burada öyle bir şey yok. Örneğin evinizin herhangi bir işini yaptırmak, bahçe, mutfak yenilemek veya en basitinden saç ve makyaj yaptırmak. Hiçbirisini öyle hızlıca veya başkasına ciddi ücretler ödemeden yaptıramıyorsunuz. Ya da arabanıza benzin almak mesela, benzininizi kendiniz koyuyorsunuz, bir senedir hiçbir benzin istasyonunda çalışan herhangi bir insana rastlamadım. Sadece “yardım” düğmesine basarsanız birisi yardıma gelebiliyor.

İş yapma ve yaptırma konusundaki en büyük zorluk herşeyden önce iş gücünün çok pahalı olması. Bu da elbette “emek” ve “emeğin değeri”ni hatırlatıyor insana. Biz Türkiye’de çok kolay ve hesaplı yoldan elde edebiliyoruz işgücüyle yapılan pek çok şeyi. Evinize gelen yardımcılarınızı öpüp başınıza koyun lütfen. Burada ev temizliğine gelen kadınlar en fazla 4 saat kalıp (cam, kapı silmek, ütü, yemek yapmak filan asla yok) bu süre için 150-200 dolar gibi ücretler alıyorlar. Aynı şekilde evinize gelen ustaların, işçilerin de kıymetini iyi bilin. Bir bahçeninin peyzajı, yapılması vs. 30-40 bin dolar, aynı şekilde 15 metrekarelik bir mutfağın yenilenmesi de öyle. Başlıca bu sebepten olsa gerek, pekçok insan, avukat, doktor, mühendis ne olduğunuz farketmez, kendi işlerini kendisi yapıyor. Evinin parkesini döşemekten, bahçesindeki ağaçları ve çiçekleri ekmeye, taşları döşemeye kadar pek çok şeyi. Eşim 20 senedir burada yaşamaya alışmış birisi olarak bazı şeyleri kendisi yapmayı deniyor ve yapıyor lakin ben Türk kadını kafamla bahçe ve mutfak konusunda cadılık yapıp ne yapıp edip birilerini buldum ve onlar öyle yapıldı, şansa bırakmak istemedim.

Bunları yaşayınca insan tekrar fabrika ayarlarına dönüş yaparak düşünüyor. Bunları yapan insanların benden ne farkı var, neden ben de yapamayım aynı şeyleri. Pekçok şeyi öğrenebilir ve yapabiliriz aslında. Tabi ki bazen zaman ve tercih meselesi olabiliyor, ya da biz öyle diyerek avutuyoruz kendimizi. Rahmetli babacığım da mühendisti ama biz evimize tamirci girdiğini bilmeyiz mesela, bozulan herşeyi o yapardı, çünkü özel ilgi alanıydı onun. Tamir’in ötesinde kitaplık, portmanto gibi ev eşyalarımızı da o yapardı. İsviçre’de yaşayan abim de aynı şekilde Avrupada’da bu konudaki genel yaşam kültüründen payını almış kendi çöpünü hergün kendisi atan, damacana suyunu evine kendisi taşıyan birisi olarak bir keresinde bana bu konuyla ilgili yabancıların kullandığı bir deyiş olduğundan bahsetmişti. Özellikle evle ilgili ufak tefek işlere İngilizce’de “Chores” deniliyor ve yabancıların “chores makes a man honest” yani “ev işleriyle uğraşan insan dürüst olur” anlamına gelen bir inanışları varmış. Burada konuştuğum, gördüğüm, yaşadığım pek çok şeyden yola çıkarak bu sözde derin bir anlam olduğunu düşünüyorum. Çünkü ancak gerçekten ev işleriyle uğraştığımız zaman; çalışan herkesin hakkını daha fazla teslim etmek, bir işe emek harcamanın kıymetini bilmek, hiçbir işin küçümsenmemesi gerektiğini anlamak, herkesin ev işlerinin bir ucundan tutması halinde bunun o evdeki çocukların da gelişimine katkıda bulunduğunu ve bir ailenin bu yolla çok daha fazla bağlılık kurabileceğini anlamak konusunda daha fazla yol alacağımızı anladım. Bir düşünün bakalım siz günlük hayatınızda, sadece profesyonel hayatın içinde çalışmanın dışında hangi işlerinizi kendiniz yapıyorsunuz, hangi işleri yaparken çocuklarınızı ortak ediyorsunuz ya da hangi işleri bu kadının görevi-bu erkeğin görevi diyerek ayırt etmeksizin eşinizle paylaşıyorsunuz?

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...

Kaliforniya Günlükleri 2

Kaliforniya Günlükleri 2

Kaliforniya Günlükleri 2

Cennetteki Durağan Hayat

Eylül ayı başında küçük, sade ve eğlenceli bir nikah yaptık. Elbette Sezen ve Tarkan’ın parçaları ortamı epey güzelleştirdi. Amerikada da nikahlansak Türklüğümüzü en alasından yaşadık, bence buradakiler bizdeki gibi eğlenmeyi filan bilmiyorlar zaten ya da daha farklı bir eğlence anlayışları var. Sonrasında dinlenerek ve ev tadilatı, yerleştirme işlerine devam ederek geçti bu ay daha çok. Bir de hayatın kötü sürprizlerinden biriyle, kedimin ölümüyle sarsıldım, bununla ilgili bir yazı yazmıştım daha önce. O da bu dünyadaki en güzel ruhlardan birisiydi, çok zamansız ve gereksizdi ölümü. Bahçemize gömdük.

Bu ay hep ya uyudum, ya ağladım, ya da uzun uzun yürüyüşler yaptım, ufak depresyonumu böyle atmaya çalıştım. Kızım (İdil) gene geldi, üzüntümü paylaşmak istedi, o da çok seviyordu kedimizi, nikah için geldiğinde, New York’a geri dönerken uzun uzun vedalaşmıştı onunla. İdil döndükten sonra ben de kendimi gene yürüyüşe verdim. Yürüyüşlerimde yaşadığım en yoğun ve en derin hisler “boşluk”, “yanlızlık” ve “sessizlik” oluyor genelde. Çünkü burası inanamayacağınız kadar sessiz ve sakin bir yer. 26 senesini Istanbul’da geçirmiş bir insan için bu sessizlik ve sakinlik insanın dengesini bozacak, içini karartacak cinsten bir durum. Hani on sene önce filan Türkiye’de hali vakti yerinde olan insanlar, kurumsal hayattan kaçmak ve biraz da egolarını törpülemek için uzun süreliğine Hindistan’a, Nepal’e filan gidip inzivaya çekilirlerdi hatırlarsınız ya da duymuşsunuzdur. İşte burası da benim için inziva gibi adeta. Çünkü sokaklara çıkıyorsunuz, muhteşem bir bitki örtüsü ve yeşillik, palmiyeler, çamlar, limon ve portakal ağaçları, meyve ağaçları, kocaman, geniş yollar ve kaldırımlar. Ama sokaklar bomboş. Bir saatlik bür yürüyüşte en fazla 8-10 kişiyle karşılaşıyorum. Sokakta oynayan çocuk sayısı bir elin parmaklarını geçmez ki tüm şehir harika ve kocaman parklarla dolu. Başlangıçta çok yadırgadım bu durumu ve hep sorguladım. Allahım bu güzel, tertemiz sokaklar, parklar Türkiye’de olsaydı etrafta insanlar dolaşıyor, çocuklar koşuyor oynuyordu, her yer cıvıl cıvıl hareketli olurdu şimdi diye düşünüyordum. Burası ne kadar ruhsuz bir yer, herşey var ama keyfine varan insanlar yok diyordum. Zaman geçtikçe bunun bir yaşam biçimi olduğunu, insanların daha çok evlerinde ve bireysel ya da yakın arkadaşları ve dostlarıyla takıldıklarını, herkesin bahçeli evi olduğu için çocukların parklara arada sırada özel buluşmalar veya etkinlikler için gittiğini, yürüyüş için ise insanların daha çok spor salonlarına gittiğini gözlemlemeye başladım. Tabi bu durumda gene de burası inziva niteliğini koruyor ama çok da haksızlık etmeyim evlerde ve sokaklarda bir inziva durumu olsa da dışarı çıktığınızda gidilecek biribirinden güzel, çarşılar, mağazalar, marketler var, eh bu da inzivada olmayan birşey sanırım.

Ruhsuzluk meselesine gelince bir süre sonra farklı tarafından bakmaya başladım. Belki de buranın “ruhu” buydu yani “sessizlik, sakinlik, mesafe, bireysellik”…Bunu sevebilirsiniz veya sevmeyebilirsiniz ama en azından görebilmek, farkedebilmek ve kabul etmek aşamalarını geçmek de güzel. Evimizin biraz uzağında yer alan tren yolundan geçen trenlerin sadece gecenin sessizliğinde duyulabilen düdüğünü ilk aylarda her duyduğumda, “buradan bir çıkış yolu var”/ “there is a way out here” cümlesi geçiyordu zihnimden. Bunun sebebi de yukarda anlattığım o boşluk, yanlızlık ve sessizlik hissi ve büyük şehirlerin kalabalığını oralardaki hareketi, enerjiyi seviyor olmamdı. Yani küçük ve sakin bir şehir mi büyük ve hareketli şehir mi ikilemini yaşıyordum ilk defa. Son yıllarda İstanbul’dan kaçıp daha küçük şehirlere yerleşen pek çok insan var, böyle sessiz ve huzurlu yaşantıyı sevenler için belki de nur nimet benim yaşadığım yer. Lakin insanın kendini diğer insanların ve ilişkilerinin aynasında daha iyi görebildiğine inanan ve hareketli yaşamayı, canlı ve enerjik ortamları seven bir insan olarak, bu sakinlik ve durağanlık bana biraz fazla geldi. Elbette istediğim zaman 45 dakika ya da 1 saatlik mesafelere giderek çok daha canlı, heyecanlı ortamlara girebilecek kadar yakınım ve bunu yapıyoruz ama bunun için özel bir çaba gösteriyor olmak çok işime gelmedi galiba. Çünkü bu sakin ve rahat hayat öyle bir içine çekiyor ki sizi hızlıca tembellik ve rehavet içine girebiliyorsunuz. Belki de hayatımın bu döneminde bunu yaşamaya ve kendimi yeniden tanımlamaya ihtiyacım varmış.

Carl Jung demiş ki “Kendi karanlığını bilmek başkalarının karanlığı ile mücadele etmek için en iyi yöntemdir”. (“Knowing your own darkness is the best method for dealing with the darkness of other people-Carl Jung). Yaşadığımız hayat bize kendi güzelliklerimizi olduğu kadar kendi karanlığımızı da göstermeye hizmet ediyorsa daha yaşanmaya değerdir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...

Kaliforniya Günlükleri 1

Kaliforniya Günlükleri 1

Kaliforniya Günlükleri 1

Güneşin ve Yangınların Eyaleti

Hayatımda yeni bir dönemin başlangıcı olduğu için Kuzey Kaliforniya’daki yaşantımı, paylaşmaya değer bulduğum bazı konulardaki deneyimlerimi, gözlemlerimi birkaç haftalık bir süreç içerisinde yayımalayacağım bu yazı dizisinde sizlere aktarmak istedim.

Umuyorum ki herkes kendine dair bazı gelişim notları çıkartacaktır. Bu yazılar biraz da yurt dışında yaşama hayali olanlar için, bulundukları noktayı, sahip olduklarını, hayallerini, yapmak istediklerini biraz daha düşünmeye ve yeniden değerlendirmeye hizmet edecektir.

30 Temmuz 2018 günü Istanbul- San Fransisco direkt uçuşuyla Türkiye’den gelerek şu an oturduğum Vacaville isimli şehire yerleştim. Daha öncesinde iş veya seyahat amacıyla pek çok kez Amerika’ya geldiğim için herhangi bir konuda zorlanacağımı, adapte olmak gibi bir sıkıntı yaşayacağımı düşünmemiştim. Birkaç şey hariç düşündüğüm gibi de oldu.
Buradaki ilk ayımda, oturduğumuz şehrin 15-20 kilometre yakınlarına kadar gelen orman yangınları karşıladı beni. Havada fena is kokusu, hergün telefonumuzdaki “hava durumu” uygulamasından gelen “düşük hava kalitesi”, “ mecbur olmadıkça dışarı çıkmayın” uyarıları ve birkaç gün değil haftalarca süren bu durum karşısında panikleyen “Allahım ben ne yaptım, ne işim var burada, yol yakınken geri mi dönsem” diye düşünen ben. Neyse korkunun ecele faydası yok, bir de buradakiler Kaliforniya’da son yıllarda sık tekrarlanan yangınlara öyle alışmışlar ki herkes olağan şekilde günlük yaşantısına devam ediyor, elbette takip ediyorlar herhangi bir yakın tehlike haline karşı hazırlık yapanlar da var. Ama genel durum gayet sakin. Allahtan ben de nikah hazırlıklarıyla ugraştığım için oyalanıyorum. Yer bul, sanal davetiye yap, yemek menüsü oluştur, zaten 12 kişilik ufak bir toplantı olacak ama işte insanın kendi ülkesinde olduğu gibi kolayca ulaşılacak kişi, kaynak, mekan vs. burada hiç de öyle kolayca bulunmuyor. Bir de burada herkes herşeyi kendisi yapıyor öyle herşeyi dışardan hazır almaya veya yaptırmaya kalkarsanız çok yüksek faturalarla karşılaşıyorsunuz, onun için çiçekti böcekti, mekan süslemeydi vs. pekçok şeyi kendimiz yaptık. Daha önce hiç böyle şeyler yapmadığım için çok hoşuma gitti, eğlenceli geldi, tavsiye ederim, hem insanın yaratıcılığı da ortaya çıkıyor. Kızım sağolsun, her zamanki gibi hızır gibi yetişti ve nikahta elime alacağım el çiçeğini bile taze çiçeklerden birlikte yaptık. Tabi ki buradaki mağazalarda, yapmak isteyebileceğiniz hemen hemen herşeyin, en küçük ayrıntısına kadar düşünülmüş her türlü malzemesini, parçasını, kombinini, rengini vs. kolayca bulabiliyorsunuz. Yeter ki isteyin yani.

Burada pek çok konuda iş başa düşüyor durumu var, öyle Türkiyedeki gibi sık sık kuaföre gidelim veya elimizi kolumuzu sallayıp randevu almadan gidip 5 dakikada fön çektirelim, doktoru bugün arayalım, yarın gidip bir boğazımızı gösterelim durumları yok burada, heryere randevu alacaksınız, en az birkaç hafta öncesinden alınacak randevular çünkü özellikle bazı hizmetlerde çalışan insanların kendi hayatları, planları öncelikli ve rahat bir tempoda istedikleri zaman çalışıyorlar. Buna alışmak kolay olmadı. Şayet keyfine düşkün, pekçok işini birilerine yaptırmaya alışık bir insansanız burada hayal kırıklığına uğrarsınız veya çok mücadele edersiniz ki bu da fena birşey değil aslında insanın gelişimine hizmet eder.

Bir de İngilizce konusu var ki Anadolu lisesi mezunuyum, fena sayılmaz İngilizcem, yıllarca iş hayatında kullandım ama tabii hukuk ingilizcesiyle gündelik markette, çarşıda konuşulan İngilizce biraz farkediyormuş. Bir de maşallah bir yuvarlayarak “wuuuldrrırrıpp” diye konuştukları zaman ben bu ilk aylarımda sürekli “say again”, “what’s that” filan diye her türlü gardımı aşağı çekerek, epey bir ego törpüsü yaparak, biraz da “ya bende ya bunların İngilizcesinde bir tuhaflık var” diyerek geçirdim. Her zamanki gibi “practice makes it better”, 6 aydan sonra daha bir iyi anlaşmaya başladım insanlarla ama halen de kaçırdıklarım oluyor.

Ve son olarak hava çok ama çok sıcak, bir daha Ağustos ayında burada kalmamalıyım ne yapıp edip Türkiye’ye veya başka bir yere tatile kaçmalıyım diye düşünüyorum. Çünkü burada deniz de yok, sıcaktan kaçmanın fazla bir yolu yok, havuz bile kesmez ama allahtan geceleri hava genellikle serinliyor ve yayla kıvamında uyuyabiliyorsunuz.

Tüm yaşadıklarım ve içinde bulunduğum bu yeni çevre ve düzen aslında benim için konfor alanımdan çıkıp, kendimi yeniden formatlamamı gerektirecek gibi duruyor ama bu durumdan şimdilik memnunum. Hem kendimi daha iyi tanıyor, hem başkalarını daha iyi görüyor, gözlemliyor ve hayatımın yeni açılan penceresinden yansıyanlara bazen yeni sorularla bazen de sadece gözlemleyerek bakıyorum. Bakalım burada başka neler bekliyor beni?

Pınar Aydemir Başaran

Kaliforniya Günlükleri 9

Memleket Özlemi, Yüzleşme - ÖzgürlükBuraya gelirken “6-7 ay içinde tüm izinlerimi almış olacağımı ve hemen akabinde Türkiye’ye ailemi, arkadaşlarımı, dostlarımı ziyaret edebileceğimi, özlediğim yemekleri yiyebileceğimi, işlerimle ilgili yapmam gerekenleri yapıp...

Kaliforniya Günlükleri 8

Cadılar Bayramı - Yılbaşı - Paskalya vs. Tüketim ÇılgınlığıHani ilk günlüklerden birisinde, sakin ve mesafeli yaşamdan ötürü burada ruh yok demiştim ya, işte yılın belli zamanlarında bu ruh ortaya çıkıyor. Özellikle sonbahar aylarında başlayan uzun bir süreç...

Kaliforniya Günlükleri 7

Günlük Yaşantı, Ne Var Ne Yok - 2 Dünden devam... Düzen, Nizam, Nezaket Var: Bir yıl içinde toplam 7 kez ülke içi, şehirlerarası uçak yolculuğu yaptım (ülke dışına çıkmam halen yasak). Gidiş-dönüş diye düşünürseniz 14 kez anlamına geliyor. Bu yolculuklarım tamamında...